27 Mart 2012 Salı

BAŞKASININ ANNESİ!!!

          
        Ne zor bir annenin karşına durmak... Hani annelik kutsal ve dokunulmaz bir duygu ya, ne zor bir anneye derdini anlatmak...kendi çocuğunu koruduğunu zannederken bir anne farkında olmaz bazen karşısındakinin de birinin çocuğu olduğunu...Yok mudur onun da annesi, ateşlendimi başında bekleyeni...Ben anne değilim henüz bilemiyorum annelik sadece kendi çocuğun için midir? Okulda çocuğuyla kavga eden diğer çocuğu darp etmeye gelen anne ne kadar haklı?Ne zor bir başkasının çocuğu olmak...
           Oysa bir anne empati duygusuna sahip olmalı ve başka bir annenin de çocuğunu koruma duygusuna anlayışlı olmalı çünkü unutulmamalı bir çocuk  kimin çocuğu olursa olsun değerlidir...Ne fark eder haylaz,çalışkan,tembel,kavgacı...vb bir  çocuk 50 yaşına da gelse bir annenin çocuğudur.

26 Mart 2012 Pazartesi

LADY OSCAR: BENİM FAVORİ ANİMEM



     Animeler (japon çizgifilmi) benim çocukluğumun hayal dünyası. Benim gibi 80'ler ve 90'larda çocuk olanların da hayal dünyası...Voltran,Şeker Kız Candy,Georgie,Ay Savaşçısı ve benim en sevdiğim favorim Lady Oscar...çocukluğumda beni etkileyen hatta zaman zaman kendimi esas karakterlerin yerine koyduğum bu kahramanları yıllar yılı kaybettimse de internet sağolsun sonunda bölümlerini bulup izleyebildim.Yine aynı duygu ve heyecanla oturup izledim hatta izlerken yeni  bir tat keşfettim :JAPONCA izlemek, çok daha keyifliydi.Lady Oscar (benim favorim ) 1979 yılı yapımı bir anime hatta döneminde dünya çapında bir üne sahiptir.Türünün ilk örneği olarak kabul edilen[1] ve günümüzde manga klasikleri arasında yerini alan[2] eser Fransız İhtilali öncesi, Versay Sarayında dönen entrikalar içinde dört kişinin yaşadıklarını ve ilişkilerini konu almaktadır. Hikayenin protagonistleri; savurganlığıyla ünlü Fransa kraliçesi Marie Antoinette, kraliçenin yasak aşkı yakışıklı İsveçli Kont Fersen, bir türlü erkek varise sahip olamayan babası tarafından erkek gibi yetiştirilen bir kadın, Oscar, ve onun çocukluğundan beri arkadaşı olan uşağı André'dir.
Versay'ın Gülü, 41 bölümlük bir anime serisine, tamamı kadın üyelerden oluşan müzikal topluluğu olan Takarazuka tarafından bir müzikale ve Japon-Fransız ortak yapımı bir filme uyarlanmıştır. Aşağıdaki linkten bu eşsiz animeyi izleyip benim hissetiklerimi paylaşmanız dileğiyle.


21 Mart 2012 Çarşamba

FAİRUZ:Benim Mutlu Çocukluğum

          Uzaktan çok uzakatan Ortadoğunun bağrından kopup gelen bu ses bana mutlu çocukluğumu ve en çok ta dedemi hatırlatıyor. Dedemin yılar önce evde dinlediği müzikleri  hatırlatıyoor..O zamanlar öyle küçüktüm ki köyde, dedemlerin avlusunda konuşulanları anlamlandırmaya çalışıyordumm. Öyle hızlı konuşuyorlardı kii anlamaya çalışırken adete kayboluyor sonra arapçaya karışık türkçe bir kelimeyle irkiliyordum... Anneannem tavuklarla hatta kedilerle bile arapça konuşyor bense onların bile arapça bilmesine şaşırıyordum..
          Çok mutlu bir çocuktum ben dedemin avlusunda kurulan büyük sofraları, aile boyu yenilen yemekeleri, arapça müzik eşliğinde kendinden geçen ve tüm sıkıntısını unutup kendisni mutluluğun kollarına bırakan ailemi yıllar geçse de, o avludan çok uzakta yaşasamda asla unutmayacağım..Belki bir portakal çiçeği kokusu, bana dedemin bahçesine kuzenlerimle nasıl izinsiz kaçtğıımızı hatırlatacak yada belki fırından çıkan ekmek kokusu anneannemin bize tandırda yaptığı yedikçe yediğimiz eklemekleri hatırlatacak.Her hatırladığımda yüzümde kocaman bir gülümseme belirecek çünkü çok mutlu bir çocuktum ben...

BİR İNSANLIK SUÇU (!)



Alevilik nedir? Bir mezhep...Ayrı bir din...Bir ırk...

Ne önemi var alevisin ya da değilsin...İnsanlık değil mi önemli olan...

Küçüktüm, ortaokuldaydım daha ''Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi'' dersinde bir sınıf arkadaşımın alevilerle ilgili garip düşüncelerini paylaştığını hatırlıyorum...''Aleviler yıkanmaz, dua etmez...' Bir çocuğun aklına bunca gariplik nasıl olmuşta yerleşmişti.Anlam veremiyordum çünkü ben ALEVİYDİM...

Bugün de olup bitenlere de anlam veremiyorum... Tarih 2 Temmuz 1993 bir otel dolusu insan yine insanlar tarafından öfkeyle yakıldı. O güne ait görüntülerde insanlar otelde yanarken dışardakiler ''İşte Cehhennem Ateşi ''diye bağırıyorlar...Bu Öfkeyi anlayamıyorum. Bizim dinimiz yüzyıllar boyu farklı dinlere bile özürlük tanımamışmıydı.Başka dinlere bile bu kadar analayışlı olan insanımız ne olmuştu da kendi din kardeşlerini böyle diri diri yakmıştı hemde hiç acımadan. Kim daha dindar bu ülkede? Babasına yaranmaya çalışan çocuklar gibi kavga etmek niye? Dua,namaz,oruç...bunlar ALLAH (C.C) ile kul arasında değilmi? yapılmasını rabbim takdir ettiği kadar yapılmamasının cezasını da rabim vermez mi? Dini vecibelerini yerine getirmeyen (?) birine başka bir kulun cezasını vermesi demek kendisini haşa yüce rabbime şirk koşması demek değil mi?

Evet ben ALEVİYİM. Benim ailem namaz kılar, oruç tutar, dua eder, banyo yapar...Ben ALEVİYİM benim dedem Kuran-ı Kerim okur. Ben ALEVİYİM rabbime ve Hz. Muhammed(S.A.V)'e gönülden bağlıyım...Farkımız ne peki ?

Tarih 13.03.2012 aradan 17 yıl geçti ve bir türlü sonuçlamayan Sivas Davası bu gün zaman aşımından düştü... Mahkeme başkanı hukuksal bir takım dayanaklara dayandırarak  savcının zaman aşımını taleplerini kabul etti.  Ogün o otelde yakınlarını kaybedenlerin yüreğindeki acı asla zaman aşımına uğramayacak...Bu olay ister alevi olsun ister olmasın benim ve benim gibi insanaların gözünde İNSANLIK SUÇU olarak kalacak...


HASTALIKTA, SAĞLIKTAA....


       Her genç kız yada genç erkek bir gün evlenecene inanır... Kızlar küçük yaştan itibaren gelinliğinden evindeki en küçük eşyaya kadar hayalini kurar, eşinin onu çok seveceğine inanır. Erkekler ise kendisine öğretilen ahlaki normlara ailesine uygun olabileceğine inandığı bir insanla evlenmek ister, belki daha mantıklıdır.
       Pek nedir aşk? aşk evlilği getirir mi ? Durmadan, bıkmadan ,usanmadn birni düşünmek mümkün mü? ''Sonsuza kadar mutlu olacağız!'' sözü gerçek mi?
       Bir evliliği devam ettiren eşlerin karşılıklı beklentilerine cevap verebilmesi hatta belki gerektiğinde şartları zorlayabilmesidir. Eşinin varlığına şükredip kaybetmemek için kaf dağının ardındaki anka kuşundan bir tutam tüy getirebilmektir. Eşinin beyaz atlı prensi olup onun için korkunç ejderhalarla savaşabilmek ya da sevdiğinin yanında olabilmesi için  rapunzel gibi saçlarını çok sevdiği prensine feda edebilmektir. 
      Prens Külkedisini mutfakta temizlik yaparken fakr etseydi yada Pamuk prenses ormanada yakşıklı prens yerine çirkin SHREK'e aşık olsaydı daha bizden olmaz mıydı?
       Bu gün artık evlilikler zamansızlıklara, uzun iş saatlerine,kişisel çıkarlara ,özerk hayatlara yenilmektedir. 
''Anlayış'' kelimesinin sınırları genişletilmiş neredeyse aldatmalara bile gösterilmesi gereken bir tutum halini almıştır. Zamanla çoğalan boşanmalar ''Hastalıkta ,sağlıkta;iyi günde, kötü günde'' sözünü yalanlarcasına artmakta,eşler giderek daha fazla yalnızlığı tercih etmektedir. 
      Televizyonlarda evlilik programları artarken boşanmaların da aynı hızla artması ne kadar da ironiktir değil mi?     

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...